oyun-zafer
  saglik
 
SAĞLIKLI GİYİNME 
  İnsan vücudu hayvanlardan farklı olarak soğuğa ve iklim şartlarına karşı korumasızdır. Bu nedenle insan, iklime ve sağlık durumuna göre giyinerek kendisini korumak ve elbisesi ile vücudu arasında bir ortam yaratmak zorundadır. Sağlığımızı koruyabilmemiz için yaşadığımız yerin iklim koşullarına göre giyinmemiz gerekir.
 Soğuk yerlerde ve kışın fazla giyinmek, giyecekleri koyu renkli ve daha kalın maddelerden seçmek gerekir. Sıcak yerlerde ve yazın ince, açık renkli ve hafif giyecekler seçilmelidir. Başı güneşten korumak için şapka, ayakları korumak için çorap ve ayakkabı giymek yararlıdır. Yalınayak gezmesinin bir çok zararları vardır.Çıplak ayak yerdeki taş, diken, cam, teneke ve diğer kesici ve pis eşyalara çarparak kesilir, yaralanır, berelenir ve mikroplanır. Bazı bağırsak kurtları ve hastalıklar topraktan ayaklar aracılığı ile vücuda girerler.Çamaşır, elbise, ayakkabı gibi giyim eşyalarında aranacak özellikler şöyle özetlenebilir.
1. Vücudu dış ortamın soğuğundan ve aşırı sıcağından korumalıdır.
2. Sıcak havalarda yakıcı güneş ışınlarından korumalıdır
3. Deri solunumuna ve ter buharının dışarı çıkmasına engel olmamalıdır.
4. Suni maddelerden değil tabii maddelerden yapılmış olmalıdır.
5. Dış ortamın toz, kir, yağmur, kar gibi etkenlerinden korumalıdır.
6. Büyümeye ve serbest harekete engel olmamalıdır.
7. Sağlığa uygun ayakkabıların seçiminde ise şu özelliklere dikkat edilmelidir:
(a) Yeni ayakkabı alırken her iki ayak birden denenmelidir. Ayakkabı satıcısının ileride açılacağı sözüne aldırış edilmemelidir. Ayakkabı oturarak değil ayakta giyilmelidir. Çünkü ayakta ayaklar daha uzundur. Yürürken de bu uzunlukta olacaktır.
(b) Eğer ayaklardan birisi diğerine göre uzunsa ayakkabı uzun olana göre seçilmelidir.
(c) Her iki ayakkabıcıda dükkanda denemek gerekir. Ayak parmakları ayakkabının içerisinde bükülerek rahat hareket edip etmediğine bakılmalıdır. Ayak parmaklarının hareketini kısıtlayan ayakkabılar alınmamalıdır.
(d) Başparmakla ayakkabının burnu arasında 1-1,5 cm kadar bir aralık olmalıdır.
(e) Sivri burunlu dar ayakkabılardan kaçınılmalıdır. Böyle ayakkabılar, ayak iskelet yapısını bozar.
 (f) Yazın ayakkabı alırken havanın sıcak olmasına dikkat edilmelidir. Yazlık ayakkabıyı serin ve yağışlı havalarda almamalıdır. Ayakkabıyı giydikten sonra dükkanda bir adım atılmalıdır.
(g) Ayakkabının bakımı zamanında yaptırılmalıdır. Topuğu aşınmış olan ayakkabılar duruşu bozar. Vücut dengesini ve yürüme ahengini bozar.
 İyi giyinmek modaya uygun ve yeni giyinmek değil, sağlıklı, koruyucu özellikte ve temiz giyinme anlamına gelir. Bildiğimiz gibi küçük yaşlarda insanların edindiği alışkanlıklar kalıcı olur ve bireyin hayatına yön vermesinde, hayatını düzene sokmasında bunlar yardımcı olurlar. Spor da küçük yaşta kazandırılması gereken, çok önemli bir alışkanlıktır. Çünkü bireyin hayatını sürdürebilmesi için sağlıklı olması gerekir ve sporda sağlıklı olmanın en önemli şartıdır. Bu alışkanlığı kazandırmakta başta aile ve daha sonra da okula düşer. Aile ve okul çocuğun yaşına uygun olan sporları yapmasına yardımcı olmalı ve spor yapmayı çocuğa sevdirmelidir. Çünkü küçük yaşta çocukların iskelet ve kas yapıları çok narindir ve kalıcı hasarlar olabilir. Bu yüzden okul ve aile çok dikkatli ve titiz olmalıdır. Sporun amacı bireyleri daima güçlü ve dinamik tutmak, kişiyi dinlendirmektir. Aksi halde kişi yoğun yaşam temposuna halsiz, bitkin ve yorgun düşecek ve yavaş yavaş sağlığını yitirecektir.

SAĞLIKLA UYULMASI GEREKEN DİĞER  KURALLAR
BURUN:
Burun Bakımı ve Burun Sağlığı Tedavisi
 
Burun solunum sisteminin başlangıcıdır. Solunum yapılırken havadaki toz ve diğer partiküller burun konmalarına yapışır. Sümüksü salgı ile birleşen toz burun içinde katılaşarak burun kirini meydana getirir.
Burun bakımı için ılık su kullanılır. Buruna çekilen su, tek­rar hafifçe sümkürülerek dışarı atılması sağlanır. Şiddetli sümkürme burun kanamasına neden olabilir.
Burunda yabancı cisim varsa, burun kanatları dışardan parmak ile sıkılmamalıdır.
Sümkürerek cismin atılmasına uğraşmak da tehlikelidir.
Burundaki yabancı cisim nazal pensler ile alınır. Burun mukozasında şişme varsa ilaç tedavisi gerekir.

Buruna İlaç Uygulama
 
Buruna genellikle sıvı ilaçlar damlatılır, ilaç uygulama­da amaç tedavi etmek, mukoza şişmesini önlemek ve enfeksiyo­na mani olmaktır.
İlaç uygulamak için gerekli olan araç gereçler şunlardır:
Burun ilacı ve uygulama planı, Kağıt veya bez mendiller, Kirli atık torbasıdır.

İlaç uygulama tekniği şöyledir:
 Hastanın sırtı yastık ile desteklenir. Baş geriye doğru eğilir. Bir elin işaret parmağı ile burun ucu yukarı doğru kaldırılır. Diğer el ile damlalığa çekilen ilaç burun deliğine damlatılır. Damlalığın ucu burun mukozasına değdirilmez. Damlatma işlemi bitince hasta aynı pozisyonda bir kaç dakika bek­letilir. Hasta uzun süre aynı pozisyonda bekletilirse ve ilaç fazla damlatılırsa ilaç nazofarenks yoluyla trake aya gidebilir. Trake aya giden yabancı cisim aksırık ve öksürük refleksine neden olur. Bu nedenle ilacın önerilen miktarda damlatılmasına özen gösterilmelidir. 
GÖZ :
Şaşılık:
 İki gözümüz olmasına rağmen baktığımız maddeleri tek görürüz. Bunun sebebi görme eksenlerinin paralelliği neticesi ci­simlerin hayallerinin her iki retinada bir­birine uyarı alanlara düşmesidir. Gerçek­ten bir gözün sarı noktası diğer gözün sarı noktasına uymaktadır. Çeşitli sebeplerle gözlerin görme eksenlerinin paralelliği bozulduğunda şa­şılık dediğimiz göz hastalığı oluşur. Şaşı olan insan uzaktaki bir cis­me baktığında cismin hayali bir gözünde sarı noktada belirirken diğer gözünde sarı nokta dışında bir noktaya düşmekte ve hasta çift görmeden şikâyet et­mektedir. Hastanın çift görmemesi için kayan gözdeki görüntüyü silmesi (supresyonj veya yeni koşullara adapte etmesi (anor­mal retina uyumu) gerekmektedir. İki gözle birlikte görme alışkanlığı doğum­dan itibaren edinilmeye başlanır. Yeni doğ­muş bebekte iki göz arasında refleks bir ilişki vardır. Bebek 2–3 aylık olduğunda hareketli cisimleri gözleri ile izleyebilir. Gözlerini bir cisimden diğer bir cisme çe­virebilir ve yaklaşan bir cismi iki gözle iz­leyebilmek için içe doğru döndürebilir. Be­bek 2–3 yaşına geldiğinde bu reflekslere uyum yani akomodasyon refleksi de ek­lenir. Şaşılıklar bazen pek belli olmaz. Bun­lara gizli şaşılık (foraya) denir. Ancak has­tanın bir gözü kapatıldığında ortaya çıkar. Hastaya karşıdan bakıldığında fark edilmelere ise belirgin şaşılıklar (tropça) denir. Şaşılık bazen bir gözde içe, dışa veya di­key yönde kayma şeklinde olur. Bazı kim­selerin şaşılıkları ise uyum yaptıkları za­man daha belirgindir. Şaşılıklar çok çeşitli nedenlerden meyda­na gelebilir. Konkomitant şaşılık: 6 yaşından küçük çocuklarda ya doğuştan veya kırılma kusur­larından ya da ateşli hastalıklardan sonra beyindeki göz hareketlerini kontrol eden merkezlerin yetersizliği nedeniyle meydana gelir. Bu tip şaşılıklara not paralitik şaşı­lık denir, çünkü göz siniri felci yoktur. Kon­komitant şaşılıkların tedavisinde kırılma kusurlarının düzeltilmesi için gözlük kul­landırılır. Kayan gözde meydana gelen ve hiçbir anatomik bozukluğa bağlanamayan görme azlığı ya da görme tembelliğinin giderilmesine çalışılır. Bunun için de sağlam göz kapatılarak tembel göz açıkta bırakılır ve ona çalışma olanağı sağ­lanmış olur. Bu tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar faydalıdır. Şaşılık dere­cesini anlamak için kullanılan bir araç olan sincptofor’la aynı zamanda çocuğa özel eklersizler yaptırılabilir. İnkomitant şaşılık: Gözleri hareket ettiren kaslardan birinde veya birkaçında felç oluştuğunda göz sağlam olan kasların etkisiyle karşı yöne kayar, yani şaşılık mey­dana gelir. Buna paralitik şaşılık da denir. Tedavisi göz ameliyatı ile mümkün olmak­tadır.
 
 Çeşitli nedenlerle görmenin azalmasına veya yok olmasına körlük denir. Görme ba­zen ancak ışığı fark etme derecesine düş­müştür Bu duruma tıp dilinde ambliyopi denir. Tam körlükte ise hasta ışığı dahi göremez, görme sıfırdır. Görmeyen kimse­lere âmâ gözeri açık olduğu halde gör­meyenlere bakar kör (amaroz) denir. Ya­salara göre ise kör bir insan ‘gözle görme­nin gerektirdiği herhangi bir işi yapama­yacak kişi’ olarak tanımlanır. Görme keskinliğini ölçmek için üzerinde çeşitli büyüklükte harfler ve sayılar bulu­nan bir tablo (optotip) kullanılır. Okuma yazması olmayanlarda görme derecesini ölçmek için bir kenarı eksik halkalar veya E harfine benzeyen işaretlerden yararlanı­lır Görme yolundaki organlarda sırasıyla göz, optik sinirler, beyindeki bağlantılar (op­tik chıasma) ve beyin kabuğundaki görme merkezlerinde herhangi bir anormallik, yaralanma veya hastalık (glokom, kata­rakt) körlüğe yol açabilir. Bazı hastalarda çok kere ansızın meydana gelen histerik körlük de vardır. Histerik ambliyopiyi anla­mak için kırmızı ve yeşil camlı gözlükler kullanılır. Körlerin eğitimi için kâğıt üzerine kabart­ma noktalarla işaretlerden yapılmış özel bir alfabe, yani Braille alfabesi kullanıl­maktadır. Körlerin eğitimi için doğrudan beyne bağlanacak elektronik aletlerin kul­lanılma imkânları üzerinde çalışılmaktadır
 
 Göz küresinin ön kısmında sklera denilen göz akı tabakasının ön açıklığına saat ca­mı gibi yerleşen saydam tabaka, kornea adını alır. Eğriliği skleranınkinden fazla olduğundan dışarıya doğru kabarıktır. Kı­rıcılığı 41-43 diyoptridir. Bu saydam tabaka aslında 5 tabakadan yapılmıştır, kan ve lenf damarları yoktur. Sinirleri fazladır. Beslenmesi göz akı ile birleştiği çevredeki (nimbus) kılcal damarlarından, göz kapalı iken gözkapaklarının arasındaki konjonktivadan olur. Kornea çok duyarlıdır, korun­masını kendi antikorları ve refleksleriyle yapar. Korneanın doğuştan hastalıkları arasında normalden büyük veya küçük olması, eğ­riliğinin az veya çok olması gibi durumları sayabiliriz. Korneanın eğriliğinin az olması hipermetropiye, öne eğriliğinin fazla olma­sı ise miyopiye sebep olmaktadır. Kornea­nın porselen gibi beyaz oluşu, sklerokornea genellikle glokom ile beraber görülen bir” doku anomalisidir. Kornea hastalıklarında en önemli belirti ağrıdır. Ağrı’ ile hemen her zaman epifora denen göz yaşarması vardır. Işıktan rahat­sız olma yani foto fobi şikâyetleri de bulu­nur. Korneanın iltihaplanmasına keratit de­nir. Yüz felçlerinde, ekzoftalmilerde veya göz kapaklarının uzun süre açık kaldığı koma vakalarında korneanın kuruması ile keratitler meydana gelebilir. Bu iltihaplan­ma ulus simpleks, ulus serpene gibi ya­ralarda yüzeyseldir. Derin iltihaplanma, Yengide meydana gelir, intertisyel keratit ‘anılan bu durumda kornea önce bulanır, sonra damarlar teşekkül eder. Korneada görülen mantar ve virüs enfeksiyonlarına herpetik keratit denir. İyi beslenmeyen, özellikle A vitamininden yoksun yiyecek alan küçük çocuklarda görülen bir kornea hastalığı da keratomalasidir. Tedavisi için vitamin verilir. Bazı kornea hastalıklarında meydana gelen beyaz kesif lekelere löküm veya nefelyon denir. Görmeyi etkileyen bu lekeler cerrahi teda. vi ile giderilebilir. Keratoplasti denilen ope­rasyonlarla kesifleşerek bozulan kornea, ölü gözünden alınan saydam kornea ile de­ğiştirilir. Bu tedavi yöntemine kornea nakli ameliyatı da denir.
 
 Kırılma kusurunu düzeltmek amacıyla doğ­rudan göz küresinin üzerine uygulanan ufak merceklere kontak lens denir. Kontak lensler polymacon denilen sentetik bir maddeden yapılmaktadır. Kontak lenslerin iyi yönleri bu mercek­lerin nemli havalarda buğulanmaması, spora elverişli olmaları, bazı görme bo­zukluklarında adi mercekten üstün olma­ları ve şahsın görünümünde gözlük çerçe­vesi gibi bir değişiklik yapmamalarıdır. Kontak lenslerin kötü yönleri ise uygula­ma ve çıkartılmasındaki zorluk, gözü tah­riş edebilmeleri ve bütün görme kusurla­rında elverişli olmamalarıdır. Mesela bifokal kontak lens yapılamaz. Ayrıca kontak lensler basit gözlüklerden daha pahalıdır. Göz doktorlarının tavsiyelerine uymak ve ona göre seçim yapmak en doğrusudur.
 
 Göz yuvarlağının on yüzü ile göz kapak­larının arka yüzünü örten, onları göz yu­varlağına bağlayan ince zara konıonktiva denir. Konjonktiva kendi salgısı ve göz yaşı yardımıyla daima ıslak ve nemlidir. Bazen bu sekresyon kurur, çapaklanma dediğimiz durumu meydana getirir. Konjonktivanın iltihabına ise konionktıvıt adı verilir. Bazı meslek sahiplerinde gözde kanlanma yani konıonktivada hiperemı olabilir Dış etkenlere açık olan göz, tahrişlerle sık sık ve kolayca kızarabıiır Güneş, yapay ışın veya uzun zaman ateş karşı­sında kalanlarda, toz ve rüzgâra karşı du­ranlarda, alkoliklerde ve kırılma kusuru olanlarda her zaman kanlanma görülebi­lir. Bunlara konjonktivite denmez. Bazen bir darbe sonucu veya gözün diğer taba­kalarının iltihabında (akut iritis, akut glo­kom) da konjonktivada kanlanma olur. Akut katarak konjonktivite denen göz nezle­sinin etkeni bir basildir. Tedavisinde çin­ko sülfatlı ve sulfamidli göz damlaları kul­lanılır. Yeni doğan çocuklarda 3. günden sonra görülen pürülan konjonktivite, annenin do­ğum kanalındaki mikroplardan meydana gelebilen ve körlüğe bile neden olabilen tehlikeli bir gonokok enfeksiyonudur. Çocuklan bu hastalıktan korumak için yeni doğanların gözlerine gümüş nitrat solüs­yonu damlatılması yöntemi (Cerde me­todu), yıllardan beri doğum kliniklerinde uygulanmaktadır. Pusulan konjonktiviten tedavisi için penisilinli ve sulfamidli ilaçlar kullanılır. Yetiş­kinlerde daha başka mikropların, virüsle­rin neden olduğu değişik konjonktiviteler vardır ve bunlar ancak göz doktorlarınca teşhis ve tedavi edilebilirler.
 
 Göz merceğinin saydamlığının kayboldu­ğu donuk beyaz bulanıklık gösterdiği bir durumdur. Göz merceğinin bulanıklığı art­tıkça görme olayı güçleşir ve sonunda yok olur. Katarakt doğuştan olabileceği gibi gençlerde bir kaza sonucunda da meydana gelebilir (travmatik katarakt). Bununla birlikte katarakt çoğu zaman el­li ile yetmiş yaş arasında görülür ve nede­ni merceğin dokularının zamanla bozulmasıdır (sanıl katarakt) Bir ölçüde bu bo­zulma kalıtsal olabilir. Başlangıçta hasta­lık kendini bir gözde gösterirse de çoğu kimsede öteki gözde de bir sure sonra or­taya çıkar Bu durum yavaş yavaş ilerle­yen bir karakter gösterir ve gözün görme yeteneğini yitirmesi iki yıl sürer. Kataraktın ilk belirtileri göz kapaklarının kızarması, gurtduzlerı başlayan ve nedeni belirlenemeyen baş ağrıları, gözün önünde devamlı olarak küçük benekler gözükmesi ve zamanla iyi seçememektir Bu gibi belirtiler gecikmeden bir göz mütehassısı­na başvurmayı gerektirir Sık sık gözlük değiştirerek geçici görme sağlanabilir. Katarakt gençlerde şeker hastalığına bağ­lı olarak da meydana gelebilir (diyabet ka­taraktı) Mercek bazen sadece ortasında yoğunluk gösterir ki buna nukleus kata­raktı denir Merkezde başlayan yoğunluk zamanla bütün merceğin donuklaşması ile sonuçlandığında total katarakt denilen du­rum meydana gelir
Hekimlerin bu konudaki genel düşüncesi en iyi yolun ameliyat olduğudur Böyle bir ameliyat yüz hastanın doksan yedisinde net görüntü sağlar Nısbeten kolay olan ameliyatta alınan bulanıklaşmış göz mer­ceği yerine, hastaya yakınsak mercekli özel gözlükler verilir
 
 Yakını görememe hastalığına hipermetrop ve gözünde böyle bir kusuru olan kişiye de hipermetrop denir.
Gözün kırılma kusurlarından olan bu has­talıkta görüntü, göz dibinde retinanın ar­kasına düşmektedir. Ancak genç yaştaki bir hipermetrop uyum yaparak görüntünün net olmasını sağlayabilir. Fakat yaş iler­ledikçe uyum gücü azalır ve evvelce has­tanın fark edemediği gibi hipermetrop yani patent hipermetrop belirli olmaya başlar.
Doktorlar, bir kimsenin yaşına bakmaksın zıt, gerçek hipermetrop isini öğrenmek için, atropin cinsinden bir ilaçla göz uyumunu felce uğratıp ortadan kaldırdıktan sonra kırma kusurunu ölçer ve gözlük reçetesi verirler
Hipermetroplarda retinanın arkasına dü­şen görüntüyü öne getirmek için yakınsak denilen ince kenarlı mercekleri bulunan gözlük kullanılır
 
 Görme yollarında meydana gelen bir has­talık nedeni ile yarım görmeye hemianopsi denir. Görme alanı ya da alanlarının 1/4 bölümünün kaybına ise kuadronopsi adı verilir. Her iki görme alanının da aynı yöndeki kaybına homonim hemianopsi, görme alan­larının karşıt yöndeki yarılarının kaybına ise heteronim hemianopsi denir. Bu deği­şik görme kalıplarına göre doktorlar has­talığın yerini belirleyebilirler. Retinada algılanmış bulunan ışık izlenimi­ni beynin görme merkezine ileten sinir yol­ları optik miyasma denen yerde kısmen ke­sişirler. Bir kısım sinir lifleri sağ taraftan sol tarafa, diğer bir kısım ise sol taraftan sağ tarafa geçmekte, böylece her iki gözü ilgilendiren görme kayıpları meydana gel­mektedir.
 
 Göz küresinin önünde bulunan kornea de­diğimiz saydam tabaka ve gözbebeğinin arkasındaki göz merceği dış çevreden ge­len ışınları kırarak retinaya iletirler. Nor­mal bir gözde (emetrop göz) ışınlar göz küresinin kırıcı yüzeylerinde ve mercek­lerinde kırılıp göz bebeğinden geçtikten sonra arkada retinada sarı nokta dediği­miz bir yerde birleşerek görüntüyü net olarak verirler. Göz yapısının ve lens deni­len göz merceğinin bozuklukları bazı kırıl­ma (refraksiyon) kusurlarına neden olmak­tadır.
Optikte merceklerin kırma güçleri diyoptri ile ölçülür. Gözün toplam kırma gücü ise 60 diyoptri dolaylarındadır. Bazen gözün kırma gücündeki bozulma nedeni ile göz­den giren ışınlar retinanın önünde veya ge­risinde odaklaşırlar ve görme olayı normal olmaz. Kırma kusuru gösteren bu gözlere ametrop göz denir. Bunlar miyop, hiper­metrop veya astigmat dediğimiz gözlerdir. Emetrop gözün değişik uzaklıktaki cisim­leri net olarak retinaya düşürmek için kır­ma gücünü değiştirmesine uyum denir. Göz uyumu, reflekslerle yönetilen bir olay­dır. Beyin korteksinden serilen emirle mer­cek adalesi (siliver adale) kasılarak lensin ön yüzünün eğriliğini artırmakta ve görün­tüyü retinada netleştirmektedir; Bu arada ışığın az veya çok oluşuna göre gözbebe­ği (iris) de açılmakta (midriyasiz) veya ka­panmakta (misis), böylece uyuma yar­dımcı olmaktadır.
 
 Görme bozukluklarını düzeltmek için mer­cek denen camlardan yapılmış alete göz­lük denir. Gözlüklerde cam yerine sente­tik veya plastik maddeden yapılmış mer­cekler de kullanılmaktadır. Gözlük kullanılmasını gerektiren kırılma (refraksiyon) kusurları miyop, hipermetrop, astigmatizm ve Presbiyopi olmak üzere dört çeşittir. Çocuklarda bazı şaşı­lıkların düzeltilmesinde de gözlük kullanıl­maktadır. Miyop uzağı görememe şeklinde beliren bir göz hastalığıdır ve genellikle ilkokul çocuklarında okula gittikleri sırada fark edilir. Bu hastalıkta görüntüyü tam reti­naya düşürebilmek için içbükey yani ırak­sak merceklerden yapılmış gözlükler kulla­nılır. Halk arasında böyle gözlüklere uzak gözlüğü denmektedir. Hipermetrop denen göz bozukluğunda ise gözün ışınları kırabilme gücü azaldığından yakındaki cisimlerin görüntüsü retina ar­kasında odaklaşır. Bu hastalar uzağı nor­mal olarak gördükleri halde yakını göre­mezler. Hipermetrop tespit edildiğinde hastaya dışbükey yani yakınsak mercek­lerden yapılmış gözlükler verilir. Halk ara­sında bunlara yakın gözlüğü adı verilir. Astigmatizm ise kornea veya göz merceği­nin (lens) tam küresel bir eğrilikte olmayı­şından kaynaklanan bir kırılma kusurudur. Kornea meridyenleri arasındaki eğrilik fark­ları fizyolojik boyutları aştığında astigmatizme meydana gelir. Dikey ve yatay ek­senlerden gelen ışınlar bu asimetri yü­zünden tek bir noktada odaklaşamazlar, bulanık bir görüntü verirler. Burada hem uzak, hem de yakın görme bozulmuştur. Astigmatik göz kusurunu düzeltmek için silindirik merceklerden yapılmış gözlükler kullanılmaktadır. Silindirik merceğin bir yüzü düz, diğer yüzeyi ise bu yüzeyle dik acı yapan bir düzeyde bükülmüştür. Miyop ve hipermetroplarda astigmatizm beraber bulunabilir.
Presbiyopi yaşlılık sonucu gözün yakın ci­simler için uyum yapamamasından kay­naklanan bir kırılma kusurudur. 45 yaşını aşan hemen herkeste görülebilir. Bu du­rumda dışbükey yani yakınsak mercekler den yapılmış gözlükler kullanılır. Hem ya­kın hem de uzak gözlük kullananlar için çift odaklı (bifokal) gözlükler yapılmakta­dır.
Bazı hastalıklarda kromatik denilen renkli camdan yapılmış gözlükler de tavsiye edil­mektedir.
Son senelerde çerçeve içinde gözlük şek­linde kullanıİan mercekler, yerlerini kontak lens denilen ve kornea üzerine yer­leştirilen merceklere bırakır gibi olmuştur.
Bütün kırılma kusurlarında kullanılacak gözlükler reçete ile alınmalıdır. Göz dok­torları muayeneleri sonucu buldukları ku­surların cinsini ve derecesini reçetelerinde belirtirler. Daha sonra şahsın yüz ve göz şekline uyan bir çerçeveye gözlük teknis­yenleri tarafından reçetedeki gözlük nu­marasına göre mercekleri takılır.
 
 Gözkapağının serbest kenarının ve kirpik diplerinin kronik iltihabına blefarit denir. Çeşitli mikroplar, parazitler, kötü sağlık koşulları, duman ve tozlar, hatta düzeltil­meyen kırılma kusurları blefarit yapabilir. Hasta kaşıntı, göz yaşarması ve ışıktan kaçmak (foto fobi) gibi şikâyetlerde bulu­nur. Gözkapağındaki bezlerin, Zeiss ve Meibomius bezlerinin cerahatli iltihabına arpa­cık (Hordeolum) denir. Kapakta şişlik, kızartı ve ağrı vardır. Şişlik genellikle bir hafta içinde patlayarak dağılır. Tedavi an­tiseptikti göz banyoları ile sıcak pansumanlardan sonra antibiyotikli pomat sürmek suretiyle yapılır. İnatçı vakalarda stafilokok aşısı tavsiye edilir. Gözkapağının içindeki Meibomius bezle­rinin kronik iltihabından sonra ağrısız sert bir şişlik şeklinde kalmasına şalazyon (Chalazion) adı verilir. Sıcak pansumanla ve zamanla geçmeyen bu kıstık teşekkül­ler cerrahi olarak çıkartılmaktadır. Gözkapağının hareketinin azalması ve düşmesine ptosis denir. Myasteni gravis denen hastalıkta veya felç vakalarında gö­rülür. Tedavisi hastalığa göre yapılır. Kapağın serbest kenarının ve kirpiklerin içe dönmesine entropium, dışa dönmesine ise ektropmm denmektedir. Gözkapağın­daki nedbe veya felç gibi sebeplerden mey­dana gelen bu gibi durumlarda kirpiklerin korneayı dürtmesi sonucu ağrı, göz su­lanması ve kanlanma gibi belirtiler vardır. Gözün saydam tabakasının (kornea) ve konjunktivanın kurumasını önleyen, te­mizlenmesini sağlayan gözyaşı, gözyaşı bezlerinden (glandula lacrimalis) salgılanır. Gözyaşı kanalı arkada burun içine acıtır. Tıkanması bazı rahatsızlıklara ne­den olur ve bir sonda ile açılmak zorunda kalınabilir. Ağlamak bu salgının ruhsal ola­rak artmasıdır. Bazen imitasyon ve hastalık nedeni ile de gözyaşı artar veya azalır. Hemofilide, vazo motor bozukluklarında ve menstruasyon sırasında bazen kanlı göz­yaşı görülebilir.
 
 Gözün kornea tabakasının gereğinde kul­lanılabilmesi amacıyla uygun şartlar altın­da saklandığı ve depo edildiği yerlere göz bankası denir. Herhangi bir sebeple korneası kesifleşerek görme bozukluğu meydana gelmiş has­talarda keratoplasti ameliyatı yapılır. Ke-ratoplasti kesif korneanın yani saydamlığını kaybetmiş göz ön tabakasının ölü gö­zünden alınan saydam kornea ile değiş­tirilmesidir.Yani bir organ nakli ameliya­tıdır. Kornea tabakası ölü doğmuş bebek ve yeni ölmüşyetişkinlerden sağlanır. Bugün birçok kişi, görmesini, ileri bir teknik ge­rektiren bu tür ameliyatlara borçludur.
 
 İnsanın en önemli duyu organı sayılan gözler, görme fonksiyonunun dış dünyaya açılan penceresi gibidir. Bir fotoğraf makinesi gibi çalışarak çevreden aldığı izle­nimleri göz siniri ile beyne ileterek uzayı ve cisimleri üç “boyutlu ve renkli olarak görmeyi ” sağlarlar.Göz yuvarlağı yaklaşık 2,5 cm. çapında, küre şeklinde bir organdır, üzerine yapışık, dört tane düz, iki tane de eğik kas yardı­mıyla orbita denilen göz çukurunun için­de her yöne hareket edebilir. Göz küresinin dış tabakası sert bağ doku­sundan oluşmuştur ve arkada beyaz opal sert tabaka (sklera), önde ise saydam ta­baka (kornea) adını alır. Korneanın eğriliği, skleranındakinden fazla olduğundan biraz çıkıntılıdır. Gözün orta tabakası olan damar tabaka arkada koro id veya uvea adını alır. Da­mar tabaka önde kirpiksi esim (kerpus silyare) ve iris şeklinde değişmeye uğrar. Gözümüzün rengini meydana getiren bu renkli iris tabakasının ortasında siyah ola­rak görülen delik yani gözbebeği tıp dilin­de pupilla adını alır. Onun arkasında ise göz merceği (lens) bulunmaktadır. Lens, içinde kas lifleri bulunan kirpiksi cisme aşıcı bağlarla bağlıdır. Lensin önünde bu­lunan bölge ön kamara, arkası ise arka kamara adını alır ve içlerinde bir sıvı bu­lunur. Gözün iç tabakası ağ tabaka, görme sini­rinin bir uzantısı şeklinde olup retina adını alır. Retinanın iç yüzünde iki önemli yapı vardır. Birincisi göz sinirinin göze girdiği 1,5 mm. çapındaki dairesel alandır ki pa­pilla adını alır.
Papilla soluk pembe reküdir ve burada gör­me izlenimini alan hücre bulunmadığından bu noktada görüntü teşekkül* etmez. Bu nedenle retinanın bu bölümüne kör nokta denir. Tıp dilinde kör noktaya spotum adı verilir. İkincisi,tam arka kutupta sarı nok­ta veya sarı leke (makule lutra) ise gör­menin en keskin olduğu 2-3 mm. yatay ve 1-1,5 mm. dikey eksenli bir alandır. Retinanın ic yüzü göz küresinin içini doldu­ran jöle kıvamında camsı cisim (korpus vitreum)’e yaslanmıştır. Retinada koni ve basil adını alan, ışığa duyarlı iki çeşit al­gılayıcı hücreler (reseptör) vardır. Bu hüc­reler ışıkla kimyasal clcrak değişebilen pig­mentleri içerirler. Küçük çubuk biçiminde olan ve basiller denen hücreler karanlıkta görmeyi sağlarlar. Konik şekilde olan hüc­reler ise yalnız mavi, kırmızı, yeşil renk­lere duyarlı olduklarından beyin hücrele­rinden gelen farklı uyarılardan fecir renk iz­lenimini oluşturarak renkli görmemizi sağ­larlar. İki gözle birlikte bakmamız (binokular gör­me) sayesindedir ki dünyayı üç boyutlu yani stereoskopik görürüz. Böylece iki gö­ze ait kör noktalar kompoze edilmekte ve derinlik hissi alınabilmektedir. Toz hastalıklarının teşhisi için birçok araçlar kullanılmaktadır. Oftalmometre de­nilen araçla kornea eksenlerinin kırıcılık dereceleri diyoptri cinsinden ölçülür. Orta­sı delik düz bir ayna ile hastanın yanından gelen ışık demeti tam karşıdan hastanın gözüne yöneltilir ve aynanın ortasındaki delikten göz incelenir. Skiyaskopi denilen yöntemle gözün kırılma kusurları, oftalmos­kop denen araçla göz dibi muayeneleri yapılır, toncmetre denen araçla göz içi ba­sıncı, perimetre denen araçla da .görme alanı ölçülür.
KULAK
Sağlıklı Kulaklarda Kulak Sağlığı Kulak Bakımı İşitme Problemi Kulak Hastalıkları
 Kulağımızda oluşan küçücük bir apse, sebebini bilemediğimiz kulağımızda oluşmuş daimi bir çınlama, küçük bir siğil veya kulağımızda oluşan bir duyma eksikliği hayatın güzelliğini anlamak, sağlıklı olmanın ne güzel bir şey olduğunu anlamamız için yeterlidir.
 Oysaki kulak sağlığı ve kulak bakımı genellikle küçük ve basit önlemlerle devam ettirilebilir.Kulak ağrılarını ihmal etmeyin. Genel inanışın aksine, kulak ağrısı normal bir şey değildir. Ağrılar sürerse uzman bir kulak burun boğaz bir doktoruna görünün.Kulaklarınızı düzenli olarak inceleyin. Kulaklarınıza rüzgar vurmamasına, üşütmemeye dikkat edin. Kulaklarda kalınlaşma ve renk bozuklukları, kulak derisinde kesik, çatlak ve pullanma, kabuklanma dökülme olup olmadığını kontrol edin. Kulaklarınızın banyodan sonra iyice kurulanmış olmasına dikkat edin, Özellikle banyodan sonra kulak ve çevresini çok iyi kurulayın.Kulak akıntılarına dikkat edin, normal kulak akıntısının, kulak kirinin kulağınıza zararı olmadığı gibi kulak akıntısı, kulak kiri kulağınızın kendi kendisini temizlemesi için kesinlikle gereklidir, kulağınıza faydalıdır.Fakat aşırı ve değişik (kendi kendinizi takip edin, her zamanki gibi olmayan kulak akıntılarına dikkat edin) kulak akıntısı ve kulak kiri oluşması halinde ön tedbir olarak uzman bir kulak burun boğaz uzmanına kulağınızı muayene ettiriniz.Kulağınızdaki kulak kiri ve kulak akıntılarını temizlerken dikkatli olun, kulak temizliğinde yararlandığınız kulak temizleme çöplerini dikkatlice kullanınız. Aksi halde kulağımı temizleyeceğim derken, tam tersine kulak kirlerini kulağınızın derinliklerine itebilirsiniz.
 Yüzme ve benzeri su ile yapılan aktivitelerden sonra kulaklarınızı iyice kurulayınız.Kulağınızı; Aşırı Gürültülü ortamlarda koruyunuz.Kulağınızı korumak için; Tercihen aşırı gürültülü ortamlarda ve su ile olan aktivitelerinizde eczanelerde satılan özel kulak tıkaçları ile koruyunuz.Soğuk havalarda, kulağınızı üşütmemek için kulak bonesi, kulak başlığı kullanınız.Devam eden kulak çınlamalarında derhal uzman bir kulak burun boğaz hekimine muayene olunuz. Kulak Çınlaması bir çok hastalığın rahatsızlığın habercisi olabilir.Tansiyonunuzun düşmesi veya çıkması kulaklarınız çınlamaya sebebiyet verebilir.Kulak üşütmesi de kulaklarınızın çınlamasına sebep olur.

 
 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol